İsmini, kelime anlamı “Düzenli olmayan inci” olan Portekizce bir terimden alan Barok, günümüzde abartıyı ve gösterişi tanımlayan bir kelime olarak kullanılsa da ortaya çıktığı dönemde mimariden müziğe tüm sanat dallarını etkisi altına alan güçlü bir akımdı.

Image
1

16 yüzyılın sonlarına doğru, Maniyerizm (Üslupçuluk) akımının hemen ardından İtalya’da doğan ve 18. yüzyılda tüm Avrupa ülkelerine yayılan Barok akımı, gösterişin ve abartının bir tezahürü olarak bütün sanatlarda görülmeye başlandı. Müzik eserleri daha duygu yüklü, binalar çok daha gösterişli, heykeller gerçeğe en yakın şekilde yapıldı. Bu akım ülkeler arasında öyle hızlı bir şekilde moda oldu ki 1620-1675 yılları arasında Roma’nın her yeri görkemli anıtlarla doldu taştı; klasisizmin sıkıcı tabir edilen özelliklerine karşılık bütün düz ve sert hatlar yerini yumuşak ve yuvarlak hatlara bıraktı, süslemeler, girintiler çıkıntılar abartıldı. Papalık kurumunun da çeşitli siparişleriyle desteklediği bu sanat akımının kalesi olarak bilinen ülkeler İtalya, Fransa ve Almanya olsa da, bugün yazımızda size alabildiğine Barok bir ada ülkesinden, Malta’dan bahsedeceğiz.

Malta Şövalyeleri tarafından yönetildiği dönem, adanın aynı zamanda yeniden inşa edildiği ve Barok bir üslup kazandığı döneme tekabül ediyor. Malta’nın bu üslupla yapılmış olan binalarına geçmeden önce, Barok mimarinin en önemli mimarlarından biri kabul edilen ve Malta’nın bütün siluetini değiştiren Lorenzo Gafa’dan da biraz bahsedelim. Başarılı bir heykeltıraş olan babasının izinden giden Gafa, İtalya’dan sonra 1635’te Malta Şövalyeleri’ne hizmet etmek için adaya geldi ve profesyonel yaşamının çoğu örneğini de burada sergiledi. Kiliseler, şapeller inşa etti, restorasyon çalışmaları yaptı ve kısa zamanda Malta siluetinin ayrılmaz bir parçası olan yapılara imza attı.

Aziz Nicholas Kilisesi

Malta’nın güneydoğusunda yer alan şirin bir köy olan Siggievi, mimar Lorenzo Gafa’nın kariyerinde önemli bir adım kabul ediliyor çünkü yapımı 11 yıl süren köy kilisesi Gafa’nın bu üslupta ne kadar ustalaştığının gözler önüne serilmesi bakımından önemli. Bağımsız bir yapı olarak bir tepenin üzerine konumlandırılan kilise kare planlı ve oldukça büyük ve dramatik bir ön cepheye sahip. Anıtsal görünümlü Aziz Nicholas Kilisesi sadece dış görünümüyle değil iç dekorasyonuyla da barok mimarinin o şaşaalı özelliklerini tam olarak yansıtıyor.

Aziz Lawrence Kilisesi

Aziz Nicholas Kilisesinin aksine, Birgu’daki Aziz Lawrence Kilisesi bulunduğu konum bakımından daha az dikkat çekici bir yerde olduğundan, özellikle dış görünümüne daha çok önem verilmiş. İç mekanda kullanılan heykeller, tablolar oldukça zengin bir dekorasyon örneği sergilerken, asıl ilgiyi mermer Latin Haçı topluyor. Her yıl 10 Ağustos’ta adına bir festival düzenlenen ve 1990 senesinde Papa John Paul’un de ziyaret ettiği Aziz Lawrence Kilisesi, Roma barok mimarisinin etkileyici örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.

Image
2

Aziz Paul Katedrali

Şövalyelerin adaya gelmelerinin ardından başkent ilan edilen, sonrasında bu görevi Birgu’ya devretse de statüsünden hiçbir şey kaybetmeyen Mdina şehri, Gafa tarafından anıtsal bir katedral ile taçlandırılmak istendi ve öyle bir katedral yaptı ki kubbesi bugün Malta’nın siluetiyle tamamen bütünleşti. Birçok Malta tanıtım fotoğrafında gördüğümüz kubbe, işte bu katedrale ait. Bu kubbeye ait üzücü bir detay da; Gafa’nın şimdiye kadar inşa ettiği en büyük kubbenin tamamlanışını göremeden ölmüş olması.

Büyük 1963 depreminde büyük hasar gören yapılardan biri de Aziz Paul Katedrali’ydi. Neredeyse bir harabeye dönen katedralin yerine yenisi yapıldı ve yeni binayla eski binanın harmanlanması sağlandı. Dışı kadar içi de hayranlık uyandıracak denli zengin detaylarla donatılan katedral; freskleri, Mattia Pretti’nin sanat eserleri, mermer döşemeleri ve Mdina piskoposlarının amblemlerinin yer aldığı mezar taşlarıyla bugün ülkenin en çok ziyaret edilen tarihi mekanlarından biri haline geldi.

Barok Sanatının Malta Üzerindeki Etkilerine Genel Bir Bakış

Sanat ve mimari, her toplumun kültürel kimliklerinin oluşumunda önemli rol oynar. Malta’nın bugünkü kimliğinin temelleri de Malta Şövalyeleri zamanında atıldı. Bu dönem, bütün sanatçılara ilham veren ve Barok üslubun Malta kimliğinde kalıcı bir yer edinmesini sağlayan önemli bir dönemdi. Özellikle Valletta şehrini bütünüyle etkisi alan Barok üslup, kırsal kesimlerde de kendini gösterdi.

Sadece mimaride değil, örneğin şiirde de Barok yansımaları görülüyordu; Malta’nın önemli şairlerinden “Büyük Usta” lakaplı Nicolas Cotoner, bu alanın istisnai örneği olarak kabul edilir. Cotoner, Barok tarzının coşkulu bir destekleyicisiydi.

İçlerinde Giuseppe Arena ve Girolamo Abus gibi müzisyenlerin yer aldığı önemli bir besteci grubu, Barok müziğin Malta’daki yükselişine önayak oldular ve bu üslupta eserler verdiler. Aynı zamanlarda Valletta’da, zarif barok oymalarla dekore edilmiş, kubbe tavanlı Manoel Tiyatrosu inşa edildi.

Popüler mimari yapılar dışında, kasaba evleri de dahil olmak üzere birçok evde Barok üsluba ait detayların hala kullanıldığı görülebilir. Yaldızlı çerçeveli resimler ve Barok ihtişamının en önemli temsilcisi ikonik Malta sekiz köşeli haçı da dahil olmak üzere dekorasyonda Barok ögelere yer veriliyor.