Malta’nın sessiz şehri olarak da bilinen Mdina’nın eski başkent olması ve önemli tarihi yapıları sınırları içerisinde barındırması, onu gezilecekler listesinde en başlara koyuyor.

Eski adı Rabat olan bu şehrin tarihi Tunç Çağı’na kadar gidiyor. Milattan önce 8. yüzyılda Fenikeliler tarafından kolonileştirilmiş olan kent, 218’lerde Roma İmparatorluğu yönetimine geçmiş ve uzun yıllar boyunca “Melite” ismi ile bilinmiştir. 870 yılında Berberilerin adayı ele geçirmesiyle birlikte de bugünkü ismini almıştır.

1551 yılında Osmanlı’nın saldırılarına hedef olan Mdina, halkı tarafından küçültülmek ve kaleye dönüştürülmek istenmiştir. Osmanlı’nın kışı orada geçirmek için Birgu ve Senglea’ya saldırması bu yıllara denk düşer. Daha sonra Fransızlar tarafından da işgal edilen Mdina, 1800 senesinde İngilizlerin himayesine girmiştir.

Uzun ve köklü geçmişinde, ev sahipliği yaptığı tüm uygarlıkların izlerini hala taşıyan ve “Sessiz Şehir” olarak bilinen Mdina, bugün yıldızı giderek parlayan turistik lokasyonlardan biri olma yolunda. Acil müdahalede kullanılan ambulans, itfaiye gibi araçların haricinde tüm otomobillerin yasak olduğu 300 nüfuslu kent, şehri gezmek isteyenlere sakin sokaklar ve gürültüsüz bir tatil vaat ediyor.

Mdina Kalesi ve Giriş Kapısı

Bu sessiz şehre yaklaştığınızda sizi ilk karşılayacak yapı Mdina Kalesi’nin duvarlarıdır. Tarihi milattan öncelere dayanan bu surların (Pön-Roman Duvarları) çok az bir bölümü günümüze kadar ulaşmıştır. Yaklaşık beş metre kalınlığındaki surların etrafının çevrili olduğu yedi yüz metre uzunluğundaki hendeğin bir kısmı, bugün St. Rita Caddesi ve St. Paul Kilisesi altında kalmıştır.

Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünün ardından, şehir daha iyi savunulmak için merkeze doğru küçültülerek bugünkü konumuna getirilmiştir. Tekrardan inşa edilen surların Araplar tarafından inşa edildiği söylense de, bilinenin aksine 8. yüzyılda Bizanslılar tarafından Arap tehdidine karşı yapılmıştır. Osmanlı başta olmak üzere birçok milletin tehdidi altında olan kent surları yer yer yeniden inşa edilmiş ve ihtiyaca göre eklemeler yapıldığı gözlemlenmiştir ancak en büyük restorasyon, 1720 senesinde Fransız askeri mühendis Charles François de Mondion tarafından yapılmıştır

Şehrin en önemli kapısı Vilhenna Kapısı olarak da bilinen Mdina Kapısı’dır. 1724 yılında Charles François de Mondion tarafından yapılan Barok tarzdaki kapı, 2008 senesinde restore edilmiştir.

Şehrin güneybatı tarafında kalan diğer önemli kapısı ise Yunan Kapısı’dır. Adını bir zamanlar buraya yakın bir yerde yaşayan Rum cemaatinden alan ve kölelerin girmesine izin verilen tek kapı olan Yunan Kapısı aslında Orta Çağ’da yapılan eski kapının önüne yapılmış bir kapının birleşimiyle oluşmuştur. Orta Çağ mimarisinin özelliklerini taşıyan yapı, 1925’ten beri Eski Eserler Listesi’nde yer almaktadır.

Aziz Paul Yeraltı Mezarları

M.S. 4. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasında yapılan gömülerin bulunduğu bu yeraltı mezarlığı (katakomp), bugüne dek bulunan en büyük katakomptur. Yaklaşık 2000 metrekare büyüklüğünde olan mezarlıkta 1000’den fazla mezarlık bulunmuştur. 1894’te Maltalı arkeolog Dr. Antonio Annetto Caruana tarafından bulunan yapıya, hemen üzerine inşa edilen bir kiliseden ulaşılır. Romalıların, şehir içine gömülen ölülerin sağlığa olumsuz ortamlar oluşturduğuna inanmasıyla başlattığı bu uygulama yaklaşık 500 yıl sürmüştür. Daha çok çocukların gömüldüğü katakomplar, Mdina’da görülmesi gereken yerlerin en çarpıcılarından biridir.

Aziz Paul Katedrali

Aziz Paul adına yapılan bu katedral, Roma valisi Publios’un geçirdiği gemi kazasının ardından Aziz Paul’le buluştuğu yerde inşa edilmiştir. 870 yılındaki Arap istilasıyla birlikte yağmalanan ve kaderine terk edilen yapı, 1091’de Normanların gelişiyle birlikte yeniden önem kazanmıştır. Gotik ve Romanesk bir üslup kullanılarak inşa edilen katedralin zaman içerisinde defalarca büyütüldüğü ve değiştirildiği bilinir.

1693 büyük Sicilya depreminin ardından Lorenzo Gafa tarafından tekrar inşa edilen görkemli Aziz Paul Katedrali, dönemin baskın tarzı olan barok mimarisinin en güzel örneklerinden biri kabul edilmektedir.

Palazzo Falson

Mdina’nın saygın ailelerinden Falson ailesi tarafından yapılan bu on yedi odalı konak benzeri yapı, dönemin ev eşyalarının ve antika koleksiyonlarının sergilendiği bir müze olarak hizmet vermektedir. 1495’te inşa edilen ve Mdina’nın ikinci en eski yapısı olan Palazzo Falson’un en dikkat çekici tarafı 4500 kadar kitabı barındırdığı kütüphanesi ve ünlü Maltalı ressamların resimlerinin sergilendiği duvarlarıdır.

Image
2

Bastion Meydanı

Mdina surlarının kenarında yer alan bu meydan, kendini çevreleyen hisarları ve şehrin mimarisini yansıtan evleriyle görülmesi gereken yerlerden. Göz alabildiğine uzanan tarım arazilerinin, Mosta Kubbesi’nin ve Akdeniz’in panoramik görüntüsünün tam olarak izlenebildiği hisarı, burayı turistler için cazibe merkezi haline getirmiştir. Ayrıca meydanın çok yakınında Malta’nın en eski saraylarından olan Palazzo Santa Sofia bulunur. Burası aynı zamanda Mdina’nın en iyi korunmuş tarihi binası olarak ünlenmiştir.

Palazzo Vilhena: Doğa Tarihi Müzesi

18.yüzyıldan kalma Adalet Sarayı’nın içinde yer alan Doğa Tarihi Müzesi, geniş bir paleontoloji ve jeoloji koleksiyonuna sahiptir. Diğer bölümlerde ise Malta’ya özgü mavi kaya ardıç kuşunu ve ulusal bitkiyi (Widnet il-Bahar) görmek mümkündür. Aziz Pablus Meydanı’na yakın konumda yer alan bu müze, her yıl çok sayıda doğasever tarafından ziyaret edilmektedir.

Mdina Zindanları

Kentin ana kapısının yanında, Doğa Tarihi Müzesinin hemen altında bulunan Mdina Zindanları, Malta’nın karanlık dönemlerine tanıklık etmek isteyenler için bir sergi salonuna dönüştürülmüştür. Karanlık bir atmosfere sahip olan müzede, Orta Çağ mahkumlarına yapılan işkencelerde kullanılan aletlerin yanı sıra, işkencelerden çeşitli sahnelerin canlandırılması da sergilenmektedir.

Palazzo de Piro

17. yüzyıldan kalma bu mükemmel saray, bugün aletler, ticaret ve gelenekler müzesi olarak hizmet vermektedir. Sergilenen çeşitli aletler arasında dantel yapma araçları, marangoz aletleri ve antika bir waffle yapma makinesi de bulunuyor. Ayin giysilerinin, geleneksel duvar halılarının ve resimlerin görücüye çıktığı koleksiyonlarıyla turistlerin son derece ilgisini çeken bu kompleksin bahçesi, yaz aylarında çeşitli müzik dinletilerine de sahne oluyor.

Şapeller

Mdina’nın hemen her sokağında bulunan şapeller, Malta mimarisinin güzelliğini ve sanat şaheserlerini yansıtan önemli yapılardandır. Aziz Nikolas Şapeli ve Aziz Agatha Şapeli bunların içinde en dikkat çekenlerden.